mama said.

konu: radyoda çalacak şarkının anonsu hk.

telif derdi yok, özgürce istediğim şarkıyı dinleyebiliyorum. metelik ödemeksizin üstelik. bu önemli bir ayrıntı, zira 'ayaklarımın yere bastığı gerçek dünyamda' en önemli işlerimden birisi bu. şarkıyı dinle(t), ederini ödeme. ne güzel. aslında ne kötü. çünkü bir gün güzel sesim keşfedilir de hem güftesi hem musikisi bana ait olan şarkılarımı çalarlarsa radyolarda, televizyonlarda o zaman ben de ortalığı birbirine katarım. niye yanlarına kalsın ki.

böyle düşündüğüme göre bahsettiğim radyonun, sinir kütlesinden ibaret duyum ve bilinç merkezim olduğunu anladığınızı kabul ediyorum. aklıma tekel usulü sahip olduğum zamanlarda ilk fırsatta üzerinde turn on/off yazan kırmızı butona basıyorum. eski model olmasından mütevellit sesi net duyamıyorum ilk açışta, sonra kendiliğinden sesi yükseliyor ama. dün gece bir yandan havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez ülkede binlercesinin muzdarip olduğu ve bence bilim adamlarının ivedilikle incelemesi gerektiğini düşündüğüm "ben de küçükken sarışındım" ezberine gülerken (ama ben bu ezbere değil, küçük prens'in muhatap olduğu bu duruma gülüyordum), elim gidiverdi turn on/off düğmesine. trt'de yayınlanan pop saati programını hatırlarsınız ve sunucunun sesindeki o ciddiyeti. zaten yıllarca aynı kıravatı takması ve aynı çizgili ceketi giymesi de bu ciddiyetin bir gereğiydi bence. radyonun sesi yavaştan yükseldiğinden anonsun başı varsa dahi duyamıyorum ama anons "... şimdi sırada ünlü amerikan bir rock grubu var. evet, metallica'dan bahsediyorum sayın dinleyiciler. ..." şeklinde sona eriyor ve sonra ünlü amerikan rock grubu metallica'dan 'mama said' isimli şarkı çalmaya başlıyor. sinir kütlesi beynimin kıvrımları teker teker kıpırdanmaya başlıyor, bir dolu şey geçiyor aklımdan bu sırada.

'nerde kaldın bu saate kadar?' dediğinde alınmıştım. onun yanında olmadığım o saatleri geçmişe bakarak değerlendirmesine alışkın değildim; ama o da alınmıştı geçmişte. sonra beni izledi bir kaç dakika ve yine geçmişte alındığı ne varsa söyleme gayreti içine girdi, izin vermedim. hem dedemin 'sılo' diye seslendiği ben, sinir kütlesinden ibaret duyum ve bilinç merkezine sahiptim. büyümüş, 'sılo' olarak anılmaktan kurtulamamışsam da bir 'bok' olmayı başarmıştım ya da başarıyor gibiydim. akıllı ve yetenekliydim(!). bir merkezden bir radyo yaratıp, istediğim müziği dinleyebiliyordum en azından. böbürlenmeyi sevmem pek, bilirsiniz.

şarkı, "mama, she has taught me well" diye başladı. (annem beni iyi eğitti anlamına geliyordu bu.) "told me when i was young" diye devam etti. (gençken bana anlattı anlamına geliyordu bu.) "son, your life's an open book. don't close it fore its done." (oğlum hayatın açık bir kitap, bitene kadar kapatma anlamına geliyordu bu.) diyerek sürüyordu şarkı. grup, "a son's heart sowed to mother, but I must find my way." (bir oğulun kalbi anneye bağlıdır; fakat yolumu bulmalıyım anlamına geliyordu bu.) derken yavaştan kendi bencil hislerimin güç aldığını hissettim bu sözlerden. kapatamadım ama radyoyu. şarkı "let my heart go, let your son grow." (kalbimin gitmesine izin ver, oğlunun büyümesine izin ver anlamına geliyordu bu.) diyerekten sona eriyordu yavaştan. daha da asileşiyordum, şarkıda asileşiyordu. elim birden turn on/turn off düğmesine gitti, ama o sırada grubun şarkının finaline doğru söylediği "i need your arms to welcome me" (beni karşılaması için kollarına ihtiyacım var anlamına geliyordu bu.) kısmını duyuverdim. duymamla kapatmam bir oldu, asi ruhum yenildi bir kez daha. oysa şeffaftı herşey, camın bir tarafından bakınca diğer tarafı net olarak seçiliyordu yani.

radyoyu kapattım. yine trt vurgusu yapmadan edemeyeceğim. "... burasi türkiye radyosu, 2. programi. reklam ajansı için hazırlanan reklamları dinlediniz. demirbank, iyi geceler diler." şeklinde bir kapanış olmadı tabi. ya da oldu ben duyamadım. sanırım benim radyomun sesi yavaştan yükseliyor ve sonra yine yavaştan duyulmayacak kadar kısılıyor. sevdim bu özelliğini radyomun.

'dersini almış da ediyor ezber' olarak sıçradım yataktan. sonra hayatımda ilk kez gördüğüm sert mizaçlı beyaz saçlı bir kadın bana "sanık müdafisinden diyecekleri soruldu" dedi. "müvekkili, bir sonraki celse hazır edelim efendim." diyerek cevapladım ben de. günün devamı falan fıstık...

sonuç: saçları beyaz değil belki ama annem de sert mizaçlıdır. neyse, bir de bir sorum olacak: başarıya giden her yol mübah mıdır?

ş!